The Babadook, Jennifer Kent'in yönetmenliğini üstlendiği ve 2014 yılında vizyona giren, psikolojik korku türündeki bir film olarak dikkat çeker. Film, kendi içinde karanlık bir dünyayı ve derin duygusal çatışmaları barındırır. Özellikle anne-bebek ilişkisini çarpıcı bir şekilde ele alırken, korkunun doğasına dair güçlü bir anlatım sunar. Baş karakter Amelia, kocasını kaybetmenin acısıyla pençeleşirken, yalnız başına büyüttüğü oğlu Samuel ile beraberine gelen kara bir kitabın etkisiyle kovalar. Bu unutulmaz yapım, kabul edilemeyen korkularla yüzleşmeyi ve geçmişle barışmayı hükmü altında resmeder.
Filmin başrol oyuncusu Essie Davis, Amelia karakterine hayat vererek izleyicilerin beğenisini kazanır. Noah Wiseman ise Samuel karakteriyle çarpıcı bir performans sergileyerek dikkat çeker. Ayrıca, filmde önemli bir rol üstlenen Daniel Henshall, Amelia'nın geçmişine ait anıları temsil eden bir karakter olarak dikkat çeker. Film, oyuncuların güçlü performansları sayesinde seyircinin duygusal bağ kurduğu karakterler yaratır. Essie Davis'in performansı, onun karmaşık ruh halini ve bir annenin kaygılarını son derece etkileyici bir şekilde yansıtmasını sağlar.
The Babadook, içindeki korkuların yüzeye çıkmasını ve kişinin sırlarıyla yüzleşmesini anlatan güçlü bir tempoya sahiptir. Gerçek korkunun dışsal değil, içsel olduğu gerçeğini vurgular. Filmin ana fikri, kaygı ve yas sürecini kabul etmek ve bunlarla yüzleşmektir. Amelia, hem annelik görevini yerine getirmeye çalışırken, hem de kaybettiği eşinin acısıyla baş etmeye çalışır. Babadook, ona bu sürecin ne kadar acı verici olabileceğini gösterir. Hayaletin simgesi, kayıplarımızdan kaçmanın ve onlarla yüzleşmenin güç durumunu sembolize eder. Bu bağlamda, izleyici yalnızca bir korku hikayesi izlemekle kalmayıp kendi içsel korkularıyla yüzleşme fırsatı bulur.
The Babadook, karanlık ve kasvetli bir atmosfer yaratmak için düşük ışık kullanımıyla dikkat çeker. Film, yoğun gerilim anlarını destekleyen hızlı kesimlerle izleyiciyi içinde etkileyici bir deneyime sürükler. Görüntü yönetmeni Radoslaw Ladczuk, göz alıcı açılar ve sembolik görsel unsurlar ile hikayenin ruhunu yansıtır. Sade ama etkileyici mekan tasarımı, hem günlük yaşamı hem de korkunun keskin anlarını eşit derecede etkileyici bir şekilde tasvir eder.